Tarihçilerin
ifadesiyle belgeli tarih M.Ö. 2000 yıllarında Hititlerin yazıyı
bulmasıyla başlamıştır. Oysa insanlık tarihi bundan çok öncelerine
dayanır. Bu dönemlere Yazılı Olmayan Tarih denir.
Tarihçiler
Bitlis tarihini değişik zamanlardan başlatmaktadırlar. 5000 yıllık,
7000 yıllık tarih gibi. Gerçekte Bitlis tarihi, Neolotik Çağ dediğimiz
Yenitaş dönemine kadar uzanmaktadır.
Neolitik Çağ, Yenitaş veya Cilalı Taş Devri denilen bu
dönem, Ortataş Devri ile Tunç Devri arasındaki arkeolojik dönemdir. Bu
dönem M.Ö. 3000 yıllarıyla 9000 yılları arasını kapsamaktadır. Neolitik
Çağ, M.Ö. 3000 yıllarında sona ermiştir. Bu tarihi baz aldığımızda
Bitlis’in 5000 yıllık bir tarihe ve geçmişe sahip olduğunu görmekteyiz.
Büyük bir ihtimalle Bitlis’in tarihi bundan daha da eskidir.
Bitlis ve yöresi M.Ö. 2000 yıllarında Hititlerin egemenliği
altına, M.Ö. 1700 yıllarında da Hurri-Mitanni hakimiyeti altına girmiş
ve daha sonra ise asi bir kavim olan Asurlular'ın hakimiyetine
girmiştir. Asurlar M.Ö. 2000 yılları ortalarında yukarı Mezopotamya’da
egemenlik kurmuş, savaşçı ve vahşi bir milletti. Geçtiği her yeri yakıp
yıkma ve yağma etmekle meşhurdu. M.Ö. 1280 yılında Asur Krallarından I.
Salmanassar devrinden sonra, Van Gölü çevresindeki dağlık alanlara
Urartular yerleşti. Kendilerine merkez olarak Van Gölü'nün Kuzeyindeki
Arzankun şehrini seçmişlerdi. Van ve Bitlis yörelerine yerleşen
Urartular, Asurluların bölgedeki egemenliğine son verdiği gibi, onların
yayılmacı politikalarını engellediler. Urartular’ın Güney komşusu
Asurlar yıkıldıktan sonra Ön Asya’da yeni bir güç olarak İskitler (İskit
Türkleri) ortaya çıkmıştır. Urartular’ın varlığına son veren İskitler,
güneye doğru uzanmaya başlamışlardır. Bu tarihten sonra Doğu Anadolu ve
Bitlis, Medler ile Lidyalılar arasında mücadele alanı olmuştur.
Medler'in hakim gelmesiyle Bitlis, Medlerin hükümranlığı altına
girmiştir. Bir süre sonra da İran Devleti, Medler’den Persler’e
geçmiştir. Artık bu tarihten sonra Bitlis’te Pers hakimiyeti
başlamıştır. M.Ö. 331 yıllarında Bitlis, Makedonya Kralı Büyük
İskender’in hakimiyetine geçmiştir. Suriye ve Mısır’ı ele geçirdikten
sonra Dicle-Fırat boylarına gelen İskender, Perslerle yaptığı savaşta
Pers Ahamenid İmparatorluğu'nu kesin bir yenilgiye uğratmış, 331
tarihinde Pers İmparatorluğu ortadan kaldırılmıştır. İskender’in Pers
hakimiyetine son vermesiyle Bitlis, Büyük İskender’in ordularının
denetimine geçmiştir.
Bitlis’te
İskender'den sonra kurulan Selökid Devleti'nin yıkılmasından sonra Doğu
Anadolu’ya Partlar hakim olmuştur. M.Ö. 200’de Part Hükümdarı Arsağ’la
erkek kardeşi Vağarşak, Bitlis ve Muş dolaylarını kendi egemenlikleri
altına aldılar. Roma Hakimiyeti M.Ö. 600 yıllarından beri burada devam
etmekteydi. Ama sürekli Bitlis el değiştirdiğinden, bu hakimiyet sürekli
olmamıştır. M.Ö. 600 yıllarında Bitlis Romalılar tarafından istila
edilmiştir. Bu istila, Urartu döneminin zayıf olduğu zamanlara
rastlamaktadır. 639-640 Halife Hazreti Ömer (R.A) zamanında, İran Fatihi
Saad bin Ebu Vakkas’ın emri üzerine El-Cezire fatihi İyâz bin Ganem,
Anadolu’nun fethi ile görevlendirildi. Bitlis, Ahlat ve Muş dolaylarını
fethetmekle görevlendirilmiş olan İyâz bin Ganem 300 kişilik bir ordu
ile Ahlat’ı aldıktan sonra, 641 (Hicri 20) yılında Bitlis üzerine
yürümüştür. Her yıl Bitlis patrikliğinden haraç almak kaydıyla, (Ahlat
patrikliğinde olduğu gibi) bir sulh antlaşması yapılmıştır. Bu anlaşmaya
göre Bitlis, İslâm Devletleri'nin himayesinde olacak, Patriklik,
Bitlis’te bulunan Gayri Müslimlerin mal ve can emniyetini korumak için
bir miktar vergi ödeyecektir. IX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
Abbasi Devleti'nin zayıflaması üzerine Bitlis 928 yılında tekrar
Bizanslılar'ın eline geçmiştir. Bitlis’teki camilerin minberleri
kaldırılarak yerine, birer haç bırakılmıştır. Bunun üzerine yerli halk
korkuya kapılarak Bitlis’ten göç etmeye başlamıştır. Birkaç yıl sonra
aynı olaylar bu defa Ermeniler'in tahriki üzerine tekrar etmiştir.
9. yüzyılın sonlarına doğru Bitlis, Diyarbakır’da bulunan
Mervanoğulları'nın eline geçmiş, Mervanoğullarıyla Bizanslılar arasında
bir sınır kenti olmuştur. Selçuklular'ın Anadolu’ya gelmesiyle
Mervanoğullarının hakimiyeti sona ermiş, Bitlis ebedi bir Türk yurdu
olarak Selçuklular'ın egemenliği altına girmiştir. Selçuklular, 23 Mayıs
1040 yılında Gaznelilerle yaptığı Dandanakan Meydan Savaşından zaferle
çıkmış, Başkenti Nişabur olmak üzere Horasan’da bağımsız bir devlet
kurmuşlardır. Anadolu’ya Türk akınları başlamadan önce Bizans İmparatoru
II. Basilius, 1021 yılında Bitlis’i kendi sınırları içine katmıştır.
Bitlis 1047 tarihinde ilk defa olarak Selçuklu Hakimiyeti'ne geçmişse de
bu durum uzun sürmemiş, kısa bir süre sonra tekrar Mervaniler'in eline
geçmiştir. 1064 yılında Aras Nehri'ni geçen Alparslan, Anadolu
topraklarına girmeye başladı. Gürcistan ve Nahcivan’ı alarak Ani
şehrinde Bizans ve Ermeni birliklerini bozguna uğrattı. Van Gölü
havzasına inen Sultan Alparslan, Van, Bitlis ve Muş çevresinde bulunan
Türkmen Beylerini de zorlamaya başlayınca bunlar Selçukluya tabi
oldular. Bu bağlılığa rağmen şehrin yönetimi Mervanoğullarına
bırakılmıştır. 1070 tarihte Selçuklu tâbiiyetini kabul eden Bitlis ve
çevresi, Türk boy, oymak ve beylerinin uğrak yeri olmuştur.
1071 tarihinde yapılan Malazgirt Meydan Savaşı
Selçuklular'ın mutlak zaferiyle sona ermiştir. Bu zafer aynı zamanda
şimdiki vatan topraklarının ebedi Türk yurdu olmasını sağlamıştır.
Müslüman Türk’ün Anadolu’ya giriş kapısı, Malazgirt Meydan Savaşıdır.
Bitlis, 1070 yılında Mervaniler'in idaresine bırakılmıştı. Sultan
Alparslan’ın vefatından sonra yerine geçen oğlu Sultan Melikşah, kısa
bir süre sonra komutanlarından, Diyarbakır Emiri Fahr Al Davla Muhammed
B. Cehir’i (Cuhay) Bitlis yöresini fethederek buradaki arazileri Türk
emir ve beylerine dağıtmıştır. Bu arazileri alanlardan birisi de, Dilmaç
Oğlu Mehmet Bey’dir. Bu kişi Bitlis’in yerli halkı olduğundan Bitlis’in
idaresi yerli halka geçmiştir. Böylece 1084 tarihinde, Bitlis tamamen
Selçuklu İmparatorluğu’na katılmıştır.
1092 yılında Sultan Melikşah’ın vefatıyla Selçuklu
İmparatorluğu içersinde, karışıklık ve saltanat kavgası başlamıştır.
Bundan faydalanan Suriye Emiri Tacüddevle Tutuş, Doğu Anadolu ve
Diyarbakır bölgesini kontrolü altına almıştır. Gerek bu kişinin
hakimiyet zamanında ve gerekse ondan sonra Anadolu’da Beylikler devri
başlamış, Bitlis’in yönetimi Dilmaçoğulları (Demleçoğulları) Beyliğine
geçmiştir. Bitlis Ata-Beyleri olarak geçen Dilmaçoğulları Beyliği, 1084
yılında kurulmuş, 1192 yılında sona ermiştir. Yukarıda da değinildiği
gibi 1084 yılında Bitlis Selçuklu İmparatorluğu’na bağlanmış, yönetimi
Selçuklu komutanlarından Dilmaç (Dilmaç, Dimlaç, Demleç) Oğlu Mehmet
Bey’in emrine geçmiştir. Bitlis, 1207 yılında Eyyubilerin eline, 1231
yılında da Moğollar’ın eline, 1232 tarihinde de Anadolu Selçuklu
Devletinin eline geçerek Selçuklu topraklarına bağlanmıştır.
1243
tarihindeki Kösedağ Savaşı'nda, Anadolu Selçuklu Devleti ile İlhanlılar
arasındaki savaşı İlhanlılar kazanmış, bu savaştan sonra Anadolu
illerini işgale başlayan İlhanlılar, 1244 tarihinde Bitlis’i
hakimiyetleri altına almıştır. Bitlis ve Ahlat’ın içinde bulunduğu bir
saha eyalet haline getirilerek, İlhanlı Valileri tarafından
yönetilmiştir. Bu arada İlhanlılar, yöredeki hakimiyetlerini sürekli
kılmak için çeşitli Moğol boy ve oymaklarını Bitlis ve çevresine
yerleştirmiştir. 1365 tarihinden 1469 yılına Bitlis’te Karakoyunlu'lar
hüküm sürmüşlerdir. Karakoyunlu Türkmenleri, Baranlı oymağı beyleri olan
üç kardeş ile tarih sahnesine çıkmışlardır. En önemli hükümdarları Kara
Yusuf Bey Bahadır’dır. Bu kişi Timur öldükten sonra 1405 yıllarında
Bitlis’e gelerek, Emir I. Şemsettin’e misafir olmuş ve onu kızıyla
evlendirmiştir. Karakoyunlu Devletinde Kara Yusuf gibi önemli olan
şahıslardan birisi de Kara Yusuf Bey’in 4. Oğlu Ebü’n-Nasır Pir-Budak
Bey Yusuf Bahadır. 1418 yılına kadar 14 yıl Mardin Melikliği'nde
bulunmuş, 1411 tarihinde Bitlis’te adına para bastırmıştır. Kız alıp
vermeden dolayı Şeref Han sülalesiyle akraba olmuştur. 1467 yılında
Karakoyunlu Hükümdarı ve Yusuf Bey’in 5. Oğlu olan Cihan Şah
öldürülünce, Karakoyunlu Hakimiyeti Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın
eline geçmiştir. Bitlis’i egemenliği altına alan Uzun Hasan, Budak bin
Ömer Bey’i, Bitlis beyliğine getirmiştir.
Gerek Karakoyunluların ve gerekse Akkoyunlular'ın Bitlis ve
çevresinde bulunan en önemli eserleri Koç-Koyun Heykelleridir. Kara ve
Akkoyunlu mezar taşları, koyun şeklindeki heykelciklerden ibaretti. Yine
bayraklarında koyun resmi bulunmaları nedeniyle bu isimlerle
anılmışlardır. Bitlis 1220 - 1670 yılları arasında 450 sene Şerefhan
sülalesi tarafından yönetilmiştir. İran kökenli olan bu beylik, iç
işlerinde serbest, dış işlerinde ise Selçuklu ve Osmanlı Hanedanlığına
bağlı idi. Şerefhanların soyu İran’daki Kisra Krallarına (İran’daki
Sasani Kralları) ulaşır. Çünkü halk arasında bunların Nuşirevan’ın
soyundan ve torunlarından oldukları yaygındır.” 450 yıllık Şeref Han
sülalesi yönetimi içerisinde Bitlis; İlhanlılar'ın, Celayirler'in,
Timurlular'ın, Karakoyunlular'ın, Akkoyunlular'ın, Safaviler'in ve
Osmanlıların egemenliği altına girmiştir.
Osmanlı
İmparatorluğu'nun Bitlis üzerindeki hakimiyeti 1481 yıllarından
itibaren sıklaşmıştır. Özellikle İdris-i Bitlisi’nin Gerek II. Bayezıd’e
ve gerekse Yavuz Sultan Selim’e yaptığı iyiliklerin karşılığı olarak
Bitlis’e fazla dokunulmamış, hatta diğer vilayetlerden fazla tolerans
tanınmıştır. İdris’i Bitlisi, Şah İsmail’e karşı Mardin’den Erzurum’a
kadar olan ve içlerinde Bitlis Şeref Han Beyliği'nin de bulunduğu 25
aşireti Osmanlı Devleti’ne bağlamış, karşılığında Yavuz tarafından bu
beyliklere ayrıcalık tanınmıştır. Her ne kadar Bitlis Osmanlı
Toprakları'na bağlanmışsa da, bağımsız bir birim (yurtluk-ocaklık)
olarak yönetilmiştir. Böylece 1514 yılında Bitlis, Osmanlı Devleti’ne
bağlanmış oldu.
Rus
Çarı, Deli Petro’nun vasiyeti gereği yıllardan beri sıcak denizlere
ulaşma hayalleri içinde yaşayan Çarlık Rusya Orduları Birinci Dünya
Harbinin başlaması ile harekete geçmiştir. Kısa bir süre içerisinde Doğu
Anadolu’nun birçok şehrini işgal eden Rus birlikleriyle ona öncülük
eden gözü dönmüş Ermeni çapulcuları Bitlis sınırlarına dayanmıştır.
1915 yılının Temmuz ayının bir Ramazan gecesinde, Ruslar'ın
Bitlis’i işgal etmek için Başhan Mevkiine geldiği haberi alınmıştır. Bu
haberi alan bütün Bitlis halkı, çocuklarının ellerinden tutarak göç için
yollara düşmüştür. Ancak Bitlis’teki Türk Askerinin ve Milis
Kuvvetler'in dirayetli savunması sonucunda, Ruslar Bitlis’e giremeyerek
geri çekilmiştir. Ancak bu sevinç fazla sürmemiş, Şubat 1916 sonlarında
Rus askeri ve Ermeni İntikam Tugayları tekrar Bitlis kapılarına
dayanmıştır.
Bitlis’i savunan kuvvetlerin toplamı 1400-2000 kişi
arasındaydı. Bu birliğin 600 kişilik kısmı milis kuvvetlerden teşekkül
etmişti. Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk birliği, silah,
cephane ve asker bakımından kendisinden çok fazla olan Rus ve Ermeni
birlikleriyle savaşmak zorunda kalmıştır. Bütün direnmelere rağmen, 3
Mart 1916 günü saat 05’de Bitlis işgal edilmiştir. İşgalden sonra
özellikle Rus birliklerinin içerisinde bulunan ve Ermenileri felakete
sürükleyenlerden birisi olan Antranik’in kurmuş olduğu “Ermeni İntikam
Tugayları” şehir merkezine dağılarak, zamanında göç edememiş kimsesiz,
yaşlı ve hastaları katletmeye başlamışlardır. Bu işgalle beraber Bitlis,
ikinci büyük göç olayını yaşamıştır. Göç edemeyip şehirde kalanlar
Ermeni kurbanı olurken, göç edenler ise çetin kış şartları altında
açlık, sefalet ve çapulcuların kurbanı olmuştur. Göç eden halk,
götüremediği 1000’den fazla çocuğunu köprü altlarında, kar kümelerinin
yanında ölüme terk etmiştir.
Bitlis Geçitleri’nin Ruslar'ın eline geçmesi Türk Genel
Kurmayı’nı düşündürmeye yönelmiştir. Bu geçitlerin düşman eline geçmesi;
Diyarbakır, Adana, Halep, Bağdat Yolunun düşmana açılması manasına
geliyordu. Bitlis’in acil olarak geri alınmasına karar veren Türk Genel
Kurmayı, Çanakkale Savaşlarında büyük kahramanlıklar göstermiş ve o
tarihlerde Edirne’de istirahatta bulunan 2. Ordunun, öncelikle 2. Orduya
bağlı 16. Kolordunun acilen Bitlis Cephesine gönderilmesine karar
vermiştir. Bu Kolordunun Komutanlığına Anafartalar Kahramanı Mustafa
Kemal’i atamıştır. Albaylıktan Generalliğe yükseltilen Mustafa Kemal, 27
Mart tarihinde ilimizi ziyaret etmiş, gerekli talimatları verdikten
sonra karargahını kurmuş olduğu Silvan’a geri dönmüştür. Temmuz ayı
sonlarında taarruz için tekrar Bitlis’e gelmiştir. 1 Ağustos 1916
tarihinde Mustafa Kemal tarafından taarruz emri verilmiş, 8 Ağustos 1916
tarihinde Bitlis sabah 05’de istiklaline kavuşmuştur.
5
ay 5 gün düşman işgalinde kalan Bitlis, savaş sonrası harabeye
dönmüştür. Savaşın ağır faturası halen günümüzde çekilmektedir.
Savaşla beraber başlayan göç hareketleri, bütün hızıyla
günümüzde de sürmektedir. Bitlis’in kurtuluşu, Türk’ün makus talihinin
yenildiği gündür. Bitlis, Birinci Dünya Savaşı'yla beraber Anadolu’da
işgal edilen vilayetler içinde istiklaline kavuşan ilk şehirdir. Bu
kurtuluş, milli mücadelenin ilk kıvılcımıdır.